Newyork’ta bir çocuğun intiharı
Her gün onlarca haber dinlersiniz. Çoğu zaman öylesine dinler geçersiniz. İçinde acı olan haberleri bile nedense umursamazsınız. Alışmıştır kulağınız, gözleriniz, yüreğiniz. Acının, hüznün, kötülüğün rutinleştiğini sanırsınız. İnsanlığın her şeye karşı bağışıklık kazandığını düşünüyorsunuzdur.
Ancak her zaman öyle olmaz. Gün olur, onlarca haberin arasından biri gelir, sizi vurur. Bütün umursamazlıklar geride kalır o an. İçiniz acır, yüreğiniz burkulur, tuhaf olursunuz. Vatan Gazetesi’ni karıştırırken sayfaların birinde, sol altta mini bir haber okudum. İnsanı gündelik telaştan alıp adeta duvara çarpan bir haber. (Haziran 2007)
Haber, ABD Newyork’ta yaşayan 16 yaşındaki bir çocuğun intiharından bahsediyordu.
Çocuk ve intihar kelimelerinin aynı cümlede yer alması başlı başına o kadar ürkütücü ki.
Çocuğun adı; Üsame El Naccer. İkiz kulelerin terörist saldırılarla yıkıldığı zaman ise henüz 11 yaşında imiş. Şimdi ise 16 yaşında.
11 yaşındaki Üsame, Newyork’ta bir okulda öğrencidir. Her gün okuluna gider, gelir. Her şey yolundadır: dersler, oyunlar, eğlenceler, yarışmalar.
Sonra bir sabah olan olur ve o meşhur 11 Eylül olayları patlak verir.
Küçük çocuk için kâbus dönemi de o zaman başlar.
Artık ona Bin Ladin’e atıfla “Küçük Üsame” diye seslenmeye başlarlar.
Bu yetmez. “Senin bir mağarada saklanıyor olman gerekmez mi?” gibi alaycı cümlelerle işi daha da ileri götürürler.
Dalga, alay, öfke, aşağılama bu cümle ile de bitmez, kin artar, hakaret zirve yapar.
Arkadaşları ve öğretmenleri “Sınıfa gelme boşuna, asla sınıfı geçemezsin.” derler bu defa.
Bunları diyen şom ağızlılar, sokaktaki çocuklar veya tanımadığı kişiler değildir, maalesef o küçük yüreğe sevgiyi, saygıyı, barışı öğretmekle görevli olan öğretmenlerdir.
Bir çocuğun bu kadar kötü bakışı, nefreti, horlanmayı kaldırması mümkün değil.
Üsame’nin yüreği de bunu kaldırmaz. Tahammülü azalır, gücünü yitirir, intihara teşebbüs eder. Canına kıyarak o kötü seslerden kurtulmak ister.
Üç gündür bu haberin etkisi altındayım. Çocuğun resmi iki de bir gözümün önüne geliyor.
Boynuna ip geçirmiş bir çocuk.
Yüksek bir binanın tepesinden kendini aşağıya bırakan bir minik beden.
Sokakta seksek oynarken birden elindeki silahı beynine doğrultmuş bir afacan. Bitmiyor geçişler, resimler, sahneler.
Çocuğa düşmanlık kolay bir şey değil. Bunu başarmak için kötülük, ayrımcılık, nefret noktasında ciddi mesafeler almak gerekir. Maalesef insanlık bu konuda mesafeler alıyor. Sözü Newyork’tan açmış olsam da, dünyanın her yerinde benzeri haberler alıyoruz artık.
*
İnsan Mevsimi kitabında yer alan bu yazıyı yoğunlaşan İslamofobi gündemi sebebiyle paylaşmak istedim. (İnsan Mevsimi, Erol Erdoğan, İz Yayıncılık, 2013)